ONLİNE İŞLEMLER
Medipol Mega Üniversite Hastanesi Hematoloji Bölümünden Dr. Öğr. Üyesi Hülya Bilgen, Hasta Kan Yönetimi (HKY) hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Dr. Bilgen, asıl amacın hastaya kan verme ihtimalini azaltmak olduğunu belirterek “Hasta kan yönetimi, hastalara az kan vermek; mümkünse hiç kan vermemek demektir. Bu amaçla ameliyat esnasında, öncesinde ve sonrasında bazı teknik değişiklikler yapılmalı. Özellikle hasta kanamayacağı ya da rezervlerini maksimum kullanacağı şekilde ameliyata hazırlanmalı. Amacımız hastaya kan verme ihtimalini azaltmak” ifadelerini kullandı. ORGAN NAKLİYLE EŞİT SAYILIYOR Günümüzde hastaya kan vermenin riskli bir konsept olarak kabul edildiğine dikkati çeken Dr. Bilgen, dünyada artık kan nakli ile organ naklinin eşit sayıldığını açıkladı ve şöyle devam etti: Kanın tek kaynağı insandır. Gönüllü bağışçılarımıza teşekkür ederiz. Yerinde kullanıldığında hayat kurtarıcıdır. Güvenli kan için Türk Kızılay gerekli tüm testleri özenle yapmaktadır. Ancak yine de en iyi yaklaşım kan kullanmamak ya da akılcı kullanmaktır diyebiliriz. Eski eğitimde kan verme iyi bir şey olarak bilinir, artık bunun tam tersi anlayış var. Bu bir eğitim işi. Hastaların da bilinçlendirilmesi lazım. Doktorların fikirlerinin değişmesi lazım. Beraber çalıştığımız sağlık ekibinin de bu konuya inanması lazım. Dolayısıyla hem personel inanacak hem de alt yapı ve teknoloji olacak. Hastane yönetimlerinin de bu konuya inanması önemli. KARAR VERMEDEN ÖNCE İYİ DÜŞÜNÜN Dr. Bilgen, transfüzyon yani kan nakli kararı veren her hekimin olası yan etkileri çok iyi bilmesi ve hastası için iyi bir kar-zarar muhasebesi yapması gerektiğini ifade ederek şu bilgileri paylaştı: Kan, temini zor bir kaynaktır. Bağışlanan kanın ziyan edilmeden verimli kullanılması esastır. Ayrıca pahalıdır da. Azımsanmayacak bir üretim maliyeti yanında, istenmeyen etkilerinden kaynaklanan dolaylı bir maliyeti de olduğu pek çok çalışma ile ortaya konuldu. Yasal ve etik nedenler de transfüzyon yaklaşımımızı sorgulamamızda bir faktör oldu. Kan ve kan ürünlerinin transfüzyonu için hastadan bilgilendirilmiş onam alma zorunluluğu var. Gelişmiş ülkelerde, yeterince ve doğru bilgilendirilen hastalarda transfüzyonu kabul etmeme eğilimi giderek artıyor. Transfüzyonun riskleri ile ilgili bilgilendirmenin gerçekten detaylı şekilde yapılması durumunda, hastaların yüzde 80’inin transfüzyonu reddedebileceği öne sürülüyor. Kabaca özetlenen bu nedenler bir araya getirildiğinde transfüzyon kararı verirken on yıl öncesine göre çok daha fazla düşünmemiz gerektiği aşikardır. AMELİYAT ÖNCESİ ANEMİ TEDAVİ EDİLMELİ Transfüzyon gereksinimini en aza indirmek için yapılması gerekenleri Dr. Bilgen, şöyle sıraladı: En fazla kullanılan kan bileşeni eritrosit konsantresi olup, en sık kullanım nedeni de kansızlık yani anemidir. Anemi nedeni kanama olabileceği gibi hastalıklara bağlı da gelişebilir. Anemi bir hastalık değil bulgudur ve nedeni saptanarak hematinik ilaçlarla tedavi edilmelidir. Anemide transfüzyon (hematolojik malignensiler hariç tutulmak koşuluyla) çok nadir durumlarda, yalnızca akut gelişen ve ciddi hipoksi bulgularına yol açan olgularda gündeme gelebilir. Ancak elektif yani planlı cerrahiye hazırlanan bir hastada anemi saptanması HKY’nin alanına girer. Pek çok araştırma ameliyata alınan hastaların yarısının ameliyata anemik şekilde alındığını, bunun transfüzyon gereksinimini 2-3 misli arttırdığını, bu hastaların morbidite ve mortalitelerinin preoperatif anemik olmayanlara göre belirgin derecede yüksek olduğunu göstermiştir. Elektif ameliyatlarda anemik hastanın önce anemisinin tedavi edilmesi, ondan sonra ameliyata alınması gerektiği klasik bir kuraldır. Ancak tedavi hastaya transfüzyon uygulayarak değil, etiyolojiye yönelik ve hematinik ilaçlarla olmalıdır. BİLİNÇLİ BİR ORGANİZASYON ŞART Dr. Bilgen, anemik bir hastanın elektif ameliyata alınmasının HKY uygulamalarında kesinlikle sakıncalı bulunduğuna değinerek şu değerlendirmede bulundu: HKY uygulayan hastanelerde ‘anemi polikliniklerinin’ kurulmasının anemik hastaya doğru yaklaşım ve transfüzyon oranlarında azalmaya önemli katkısı olduğu gösterilmiştir. Preoperatif tüm hastalar bu polikliniklerde değerlendirilmekte, hızla uygun şekilde tedavi edilmekte ve ancak ondan sonra ameliyatlarına izin verilmektedir. Ameliyat öncesinde hastanın kendi kan potansiyeli ve transfüzyon gerekip gerekmeyeceği de değerlendirilebilir. Hastanın ameliyattan çıkacağı tahmini eritrosit volümü öngörülebilir. HKY bilinçli bir organizasyon gerektiren, multidisipliner bir yaklaşımdır. Uygulamaya konmaya karar verildiğinde hastanenin, ülkenin koşullarına göre bir program hazırlanması gerekir. Transfüzyon alışkanlıkları bilinmeli, düzeltilecek alanlar belirlenmelidir. Önce çekirdek bir ekibin kurulması ve önce bu ekibin, daha sonra da kan kullanan tüm hekimlerin eğitilmesine başlanmalıdır. Uygun kılavuzların hazırlanması ve dağıtımı yanında gerekli altyapı da (anemi poliklinikleri, az test kanı kullanan biyokimya sistemleri, ROTEM/TEG, ısıtıcı battaniyeler, uyarıcı/kısıtlayıcı laboratuvar yazılımları, konsültasyon hizmetleri gibi) düzenlenmelidir. HKY, tıp fakültelerinde lisans eğitimi yanında uzmanlık eğitimleri ve meslek içi eğitimlerde ağırlıklı olarak yer almalıdır. Konuya hastanelerin isterlerse uygulayabilecekleri bir yaklaşım şeklinde değil, ülke çapında merkezi politikalarla kararlı bir şekilde yaklaşılması gerekir.