ONLİNE İŞLEMLER
Dünyada en yaygın kanserler arasında görülen kolon kanserlerine karşı uyaran Prof. Dr. İlker Sücüllü “Yaşam boyu bu kanser türüne yakalanma riski ortalama yüzde 5’tir. Özellikle 50 yaş üstü, ailesinde kalın bağırsak kanseri olanlar risk altındadır. Düzenli egzersiz, folik asit, kalsiyum ve D vitamini takviyeleri, sigara içilmemesi, posalı gıda ile beslenmenin artırılması, kırmızı etten zengin diyet yerine Akdeniz mutfağının tercih edilmesi kalın bağırsak kanser gelişimi riskini önemli oranda azaltıyor” dedi.
Pendik Medipol Üniversitesi Hastanesi, Genel Cerrahi ve Cerrahi Onkoloji Bölümünden Prof. Dr. İlker Sücüllü, 1-7 Nisan Ulusal Kanser Haftasına ilişkin yaptığı açıklamada kolon kanserlerine dikkati çekti. Prof. Dr. Sücüllü, kalın bağırsak veya kolon kanserlerinin, dünyadaki en yaygın kanserler arasında yer aldığını belirterek “Bu kanserler ortalama her 2 bin kişide bir görülür. Yaşam boyu bu kanser türüne yakalanma riski ortalama yüzde 5’tir. Hastalık sıklıkla 50 yaş üzeri kişilerde ve her iki cinste benzer oranlarda görülür. Erkeklerde prostat kanseri ve akciğer kanserini takiben üçüncü sırada, kadınlarda ise meme kanseri ve akciğer kanserini takiben yine üçüncü sırada görülmektedir” dedi.
Kalın bağırsak kanserlerinin gelişmesinin yıllar içerisinde gerçekleştiğine değinen Prof. Dr. Sücüllü, şöyle devam etti: Hastalık çoğunlukla bağırsak içindeki polip adı verilen iyi huylu urlardan gelişir. Bir polipten kanser gelişimine kadar geçmesi gereken süre genellikle 5-7 yıl civarındadır. Bu süre bizlere hastalığın polip aşamasında iken tanınmasına ve tedavi edilmesine olanak sağlar. Kanser gelişimi sonrasında hastalık, öncelikle bağırsak duvar katmanlarının içerisine daha sonra da lenf bezlerine ve komşu-uzak organlara yayılım yapar. Özellikle 50 yaş üstü, ailesinde kalın bağırsak kanseri olanlar, genetik polipozis hastalığı olanlar, liften ziyade yüksek kalorili diyetle beslenenler, kalın bağırsak polipleri veya kanseri olan kişiler, yumurtalık, rahim veya meme kanseri öyküsü olanlar, ülseratif kolit ve Crohn hastalığı gibi 10 yıldan uzun süre iltihabi bağırsak hastalığı olanlar risk grubundadır. Ayrıca obezite, egzersiz yapmamak, şeker hastalığı, sigara ve aşırı alkol kullanmak, her gün düzenli kırmızı et tüketimi, riski artıran faktörlerdendir. Tüm bu verilere rağmen kalın bağırsak ve rektum kanseri gelişen kişilerin yüzde 75’inde hiçbir risk faktörü belirlenmedi. Bu nedenle 50 yaş ve üzerinde hiçbir risk faktörü ya da belirtisi bulunmayan bireylerin bile kolonoskopiyle kontrol edilmesi öneriliyor.
Prof. Dr. Sücüllü, kalın bağırsak kanserine yakalanmamak için alınması gerek önlemleri şu şekilde sıraladı: Düzenli olarak 50 yaştan itibaren yılda bir kez yapılacak dışkıda gizli kan testi olası bir tümörün erken habercisi olması açısından önem arz ediyor. Dışkıda gizli kan testi pratik uygulanabilirliği ve maliyeti açısından birçok ülkede toplum taramasında aktif bir biçimde kullanılıyor. Kansere karşı alınacak önlemler arasında vurgulanması gereken en önemli tanı aynı zamanda tedavi aracı kolonoskopi uygulamalarıdır. Kolonoskopi ile sadece tümörün tanısının konulması değil aynı zamanda polip aşamasında iken tespiti ve yine kolonoskopik olarak çıkarılması ile tedavisi de yapılabiliyor. Bu nedenle 50 yaşına ulaşmış olan bireylerin, hiçbir şikayeti olmasa bile kolonoskopi ile kontrol edilmesi öneriliyor. Ailede kalın bağırsak polipi veya kanseri öyküsü olanların riskinin daha fazla olması açısından bu konuda daha duyarlı olması gerekirse genetik danışmanlık alması tavsiye edilir. Düzenli olarak haftada en az 3 gün 30-60 dakika arası spor yapılması, folik asit, kalsiyum ve D vitamini takviyeleri, sigara içilmemesi, posalı gıda ile beslenmenin artırılması, kırmızı etten zengin diyet yerine Akdeniz mutfağının tercih edilmesi, meyve-sebze-yoğurt tüketiminin artırılması kalın bağırsak kanser gelişimi riskini önemli oranda azaltıyor.
Kalın bağırsak kanserinin en etkin tedavisinin cerrahi yöntem olduğuna işaret eden Prof. Dr. Sücüllü, şu bilgileri verdi: Kanser tanısı konduktan hemen sonra hastanın durumu ve tedavi planlaması, için de Onkoloji ve Radyasyon Onkolojisi gibi branşların da bulunduğu multidisipliner toplantılarda alınacak kararlar ile planlanır. Ameliyat açık cerrahi, laparoskopik cerrahi veya robotik cerrahi yöntemlerinden birisi ile gerçekleştirilebilir. Cerrahideki amaç tümörün güvenli cerrahi sınırlar içerisinde çevresindeki komşu tüm lenf bezleri ile birlikte çıkartılmasıdır. Cerrahi tedavi sonrasında hastanın durumu yine aynı kurul tarafından tartışılarak sonraki takip-tedavi protokolleri (kemoterapi, radyoterapi vs.) belirlenir.