ONLİNE İŞLEMLER
Her insan yaygın, hoş olmayan ve otonomik semptomların eşlik ettiği bir anksiyete yaşayabilir.
Anksiyete ve korku birbirinden farklıdır. Anksiyete; bilinmeyen, içten gelen, müphem veya çatışmacı bir tehdide tepkidir. Korku ise iyi bilinen, dışarıdan gelen açık veya çatışmacı olmayan bir tehdide verilen tepkidir. Bu iki emosyonel tepkinin psikolojik farklılığı ise korkunun akutluğu, aniliği ve anksiyetenin tedriciliğidir. Anksiyete korku gibi adaptif bir sinyaldir. Anksiyete tehdit veya tehlikeye karşı bir tepkidir. Bilimsel olarak kısa dönemli anksiyete tepkisine kaçma-savaşma tepkisi adı verilir. Anksiyetede ortaya çıkan bütün psikolojik ve bedensel değişiklikler tehlikeyle ya savaşmaya ya da tehlikeden kaçmaya dönüktürler ve amacı organizmayı korumaktır.
Eski çağlarda insanda bir tehlikeyle karşı karşıya geldiğinde hemen kaçma ya da savaşma tepkisini oluşturan otomatik bir mekanizmanın organizmada hakimiyeti ele alması son derece yaşamsaldı. Bugünün göreceli olarak güvenli dünyasında bile bu gerekli bir mekanizma zaman zaman. Mesela korna çalarak bir kamyonun gelmekte olduğunu düşünelim. Eğer hiçbir anksiyete duymazsak büyük ihtimalle eziliriz. Ama bedenimizde bulunan alarm sistemi olan anksiyete sayesinde kaçma-savaşma tepkisi hakim olur ve kaçarız. Sempatik sinir sistemi hep ya da hiç ilkesine göre çalışır. Yani aktif hale geçtiğinde bütün sistem harekete geçerek tepki verir. Başka bir deyişle ya bütün belirtiler hissedilir ya da hiçbir belirti hissedilmez. Vücudun sadece belli bir kısmında değişiklik olması çok nadirdir. Bu durum neden panik atakta sadece bir- iki belirti değil birçok belirti yaşandığını açıklar. Sempatik sinir sisteminin etkileri parasempatik sinir sisteminin aktif hale geçmesiyle azaltılır ve tekrar gevşeme duygusu oluşur. Beden, eninde sonunda mutlaka bu kaçma-savaşma tepkisini yeterli görerek parasempatik sinir sistemini harekete geçirecektir. Başka bir deyişle anksiyete sonsuza dek sürmez veya giderek artan bir tarzda kişiye zarara verebilecek bir seviyeye yükselmez.
Yaygın anksiyete bozukluğu gelişmesinde rol oynayan davranışsal teorilere bakacak olursak, bu modele göre anksiyete spesifik çevresel stimuluslara bir tepki olarak oluşur. Mesela bir lokantada kabuklu deniz ürünleri yiyen birinde alerji oluşursa, bu durum genelleştirilerek tüm gıdalardan kaçınmaya başlanabilir. Alternatif oluşum modeli ise ebeveynin anksiyete cevaplarının taklit edilerek öğrenilmesidir (sosyal öğrenme modeli). Varoluşçu teori: Özellikle yaygın anksiyete (kaygı) bozukluğu için önerilmiştir. Ortada belirgin bir stimulus yokken kronik anksiyete hali ortaya çıkar. Bu yaklaşımın temel noktası, kişinin yaşamda bir hiç olduğunun farkına varmasıdır ki bu durum kaçınılmaz olarak öleceği varsayımından daha korkunçtur.
Anksiyete, varlık ve anlamdaki bu engin boşluğa bir tepkidir. YAB, en az 6 aylık periyodda değişik olay ve aktivitelere karşı yoğun anksiyete ve endişe duyma olarak tanımlanabilir. Sorulduğunda çoğunlukla «kendilerini bildi bileli» hastalığın olduğunu söylerler. Yaşam boyu prevalansı % 5’dir. YAB hastalarında, %50-90 oranında başka bir psikiyatrik hastalık eş tanısı mevcuttur. En sık görülen psikiyatrik eş tanı depresyondur. DSM-5 kriterlerine bakacak olursak yaygın anksiyete bozukluğu A kriteri en az 6 ay boyunca hemen her gün ortaya çıkan birçok olay ya da etkinlikle ilgili olarak aşırı kaygı ve endişe duyma. B kriteri kişinin endişelerini kontrol etmekte zorlanması, C kriteri A ve B kriterlerine ek olarak ise;
Uyku bozukluğu (uykuya dalmada, sürdürmede sorun, ya da huzursuz ve dinlendirmeyen uyku) belirtilerinden en az üçünün eşlik etmesidir.
Yaygın anksiyete bozukluğu hastalarında, sıklıkla çarpıntı, kalp atımlarında hızlanma, terleme, titreme, sarsıntı, ağız kuruması, nefes almada güçlük, boğulma hissi, göğüste ağrı ya da baskı, bulantı veya karında rahatsızlık, sersemlik, baş dönmesi, bayılma hissi, dengesizlik, kontrolü yitirme, çıldırma, kendinden geçme korkusu, ölüm korkusu, sıcak ya da soğuk basması, uyuşma, karıncalanma, kas gerilimi veya ağrı ve sızılar, huzursuzluk ve gevşeyememe, zihinsel gerginlik, patlayacak gibi olma, boğazda yumruk hissi veya yutma güçlüğü, ufak şeylere büyük tepki verme veya irkilme, dikkat toplamada güçlük veya kaygı ve endişe yüzünden zihnin boşluğa düşmesi, sürekli sinirlilik, endişeler yüzünden uyuyamama gibi belirtiler görülür.
Yaygın anksiyete bozukluğu bulunan hastalarda içinde bulunulan durumla ve şartlarla uygun olmayan ve orantısız bir kaygı hali söz konusudur. Bu endişe hali günlük pek çok durumla ilişkili olabilir. Ev, çocuklar, iş hayatı, ekonomik durum, sağlık, eş-dost ve arkadaşlar gibi durumlar... Sıklıkla endişe odağı değişiklik gösterebilir. Aynı anda birçok konuyla ilişkisi olabilir. Endişelerine kendileri de gülebilirler, anlamsız olduğunu bilirler. Temel sorun endişeyi kontrol etmekte güçlük çekmektir. Buna bağlı olarak endişeleri sıklıkla konsantrasyonlarını ve performanslarını bozar. Çabuk yorulma en belirgin özelliklerindendir ve depresyonla karıştırılmasına neden olabilir.
İlaç tedavisi ve bilişsel davranışçı terapi yaklaşımları uygulanır. Bilişsel davranışçı terapide ise öncelikle belirsizliğe tahammülsüzlük ele alınır. Yaygın anksiyete bozukluğunda temel bilişsel hata her şeyin belirli olması zorunluluğunu hissetmektir. Bu durumda olanlar belirsiz bilgilere tehlikeli yorumlar yaparlar. Ilımlı şüpheli durumlarda karar verebilmek için daha fazla bilgiye ihtiyaç duyarlar. Bu durum uzamış endişeye yol açar. Belirsiz durumlarda kararlarına da daha az güvenirler. İkinci olarak endişeyle ilgili pozitif inançlar ele alınır. Endişe olumsuz sonuçları minimalize eder. Yani endişelendiğim için bazı şeyler kontrol altında aksi taktirde kontrolden çıkar şeklindeki bilişsel çarpıtmalar ele alınır. Endişeyle ilgili pozitif inançların endişenin çözüm bulmaya katkısı vardır. Yani endişelenirsem bir şeyler yoluna girer düşüncesi oluşur. Bir çalışmada YAB kriterlerini karşılamayan (non-klinik topluluk) fakat bazı belirtilerini gösteren bireylerde endişeyle ilgili pozitif inançlar ve endişe düzeyi arasında anksiyete ve depresyon düzeyinden bağımsız olarak güçlü bir ilişki olduğunu ortaya koymuştur. Bu inançlar endişeli bireyin belirtilerinin tetikleyicilerindendir. Endişelenmek eğer beklenen sonuç ortaya çıkarsa ona yönelik negatif reaksiyonu azaltabilir (sınavla ilgili sonuç beklentisinde düşük alacağını ifade etme ve bekleme örneği). Endişelenen birey sorumluluk sahibidir. Endişelenmek kötü şeylerin olmasını engeller. Ardından kişinin olumsuz problem oryantasyonu ele alınır.
Kişinin sorun çözme işlevi iki etkene bağlıdır: Problem oryantasyonu, problem çözme becerileri, bireyin sorunla karşılaştığında ortaya dökülen genel bilişsel setidir. Sorunu nasıl algıladığı, kendisini bir sorun çözücü olarak nasıl yorumladığı ve sorun çözmenin sonuçları konusundaki beklentileri bu oryantasyonun içindedir. Hastalar sorunu nasıl çözeceklerini genel anlamda bilmektedirler, fakat sorunla yüzleştiklerinde ortaya çıkan olumsuz bilişsel setleri nedeniyle başarılı bir şekilde sorun çözememektedirler. Sorunları tehdit şeklinde, acaba yapabilecek miyim? Soruları eşliğinde çözmektedirler. Aynı zamanda istenmeyen düşünceleri baskılamaya çalışmak düşüncelerin artmasına ve tepkisel bir etkiye yol açar. Endişe duyma hem normal bir fenomen hem de birçok ruhsal rahatsızlıkla bağlantılı bir durumdur. Hastaların endişelerinin içerikleri normal kişilerin endişelerinden farksızdır. Fark endişenin kontrol edilememesi ve sonuçlarıyla ilgilidir. Anksiyetesi olan kişi tehdidin olasılığını yüksek, tehlikelerle baş etme yeteneğini de düşük algılar. Yaygın anksiyete bozukluğu, yaşam kalitesini bozan ve günlük işlevselliği ciddi düzeyde etkileyen önemli bir hastalıktır. Riskli grupların tanımlanması ve bu gruplarda belirtilerin sorgulanması gereklidir. Kadınlarda, sosyoekonomik düzeyi düşük olanlarda, yalnız yaşayanlarda ve orta yaşta daha fazla görülmektedir. Yanı sıra eşlik eden ruhsal bozukluklar, madde kullanım bozuklukları, ailede anksiyete bozuklukları olanlarda sorgulanmalıdır. Yaşlılarda tıbbi hastalığı olanlarda kronik tıbbi duruma bağlı olarak görülebilir.
Medipol Üniversitesi Esenler Hastanesi Dr. Öğr. Üyesi Taha Can Tuman Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı 18 Mart 2022