ONLİNE İŞLEMLER
Kronik hastalıklar arasında kabul edilen kanser, sık görülmesi ve yüksek oranda ölümlere yol açması nedeni ile çağımızın önde gelen sağlık sorunlarından biridir. Türü ne olursa olsun, kanser kelimesi bireylere; korku, umutsuzluk, çaresizlik gibi duyguların yanında acı çekme, ölüm gibi düşünceleri çağrıştırır. Kanser tanısı olasılığı olan ya da kanser tanısı alan hastalarda olumsuz duygu ve düşüncelerin gelişmesi neredeyse kaçınılmazdır. Kanser bir yıkım gibi algılanır ve en dramatik anlamıyla kişinin psikolojik dengesinde krize neden olur. Çünkü kanser yaşamımızla ilgili temel varsayımlarımızı, aynı zamanda kendimiz, sevdiklerimiz, geleceğimizle ilgili plan ve hedeflerimizi tehdit eder. Peki, psikososyal açıdan; birey kanser tanısını duyduğu andan itibaren neler yaşıyor? Ne tür tepkiler veriyor? Elisabeth Kübler Ross’un tanımında bu süreç 5 aşamadan oluşur: İnkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenmedir. Genellikle hastaların, kanser tanısını duyduklarında gösterdikleri ilk tepki, şok ve şaşkınlıktır. Çoğu zaman hastalar, doktorun ifade ettiği, kanser kelimesi ya da tümör, kitle kelimesinden sonraki kelimeleri duyamadıklarını ve bir uyuşma yaşadıklarını söylerler.
‘NEDEN BEN?’
Sonrasında ‘bu bana olamaz’, ‘benim başıma böyle bir hastalık gelemez’, ‘doktor yanılmış olmalı’ gibi düşünceler eşliğinde inkar dönemine geçilir. Hastanın hastalığının önemini küçümsemesi ya da yok saymasına inkar denir. Bu aslında bir savunma mekanizmasıdır. Hasta bu şekilde hastalığın neden olduğu korkuları düşünmekten uzaklaşır. İnkar; belli bir düzeye kadar hastanın kaygısını azaltması nedeniyle hastaya faydalıdır. Ancak inkar etme düzeyi hastanın tedaviye başlamasını ve tedaviye uyumunu bozacak düzeyde ise psikolojik yardım önemli ve gereklidir. Üçüncü evre öfke dönemidir. Bu aşamada hasta birey; Allah’a, hastalığına, doktoruna, sağlık personeline, bazen sağlıklı kişilere ve yakınlara yönelik öfke yaşayabilir ve yansıtabilir. ‘Neden ben’ ya da ‘başkaları sağlıklıyken neden başıma böyle bir şey geldi’ gibi sorular hastanın zihnini meşgul etmeye başlar. Eğer hastalık, hastanın günlük olağan aktivitelerini, ailevi, mesleki ve sosyal ilişkilerini etkileyecek boyutta ise hastada daha yoğun öfkeye neden olur. Öfkenin dışa vurumu kişilerde farklı olabilir. Genellikle bu hastalıkla ilgili sorumlu tutulan Allah’a sövme, kaderine isyan etme ve neden kendisinin rahatsızlandığını sorma gibi yollarla öfke dışa vurulur. Öfke tedavi sürecini olumsuz etkileyebilir. Alkol, sigara veya madde kullanımına neden olabilir veya arttırabilir.
SON AŞAMA KABULLENMEDİR
Dördüncü evre, yani pazarlık evresi aslında erteleme çabasıdır. Bu evrede hasta iyi dileklerde bulunur (örn. oğlunun düğününü görmek) veya adaklar adar. Allah’a karşı olumlu yaklaşırsa, O’nun da kendisine olumlu davranabileceğine yönelik bir inanç geliştirir. Hasta eski yaptığı ve yeni yapacağı iyiliklerin karşılığı olarak hastalığı atlatmak, yaşamının uzaması, ağrısız bir şekilde yaşamak gibi tuttuğu dileklerin yerine geleceğini düşünür. Bir süre sonra hasta yapamadığı ve yapamayacağını düşündüğü şeylere yoğunlaşır ve beşinci evre olan depresyon başlamış olur. Hastanın ameliyatlar, hastaneye yatışlar, tedaviye bağlı yan etkiler (örn. saçının dökülmesi) gibi gerçekçi durumlarla yüz yüze kalması sonucu, olumsuz duyguları artmaya başlar. Bununla birlikte hastanın eski mesleki, ailesel vb. gibi görevlerini yerine getirememesi, bunların sonucu olarak işini kaybetmesi, ailesinin zor durumda kalması ve hastane masrafları sonucu parasızlık gibi sorunlar da hastayı iyice keder ve suçluluğa itebilmektedir. Son aşama kabullenmedir. Hastanın tedaviye uyumunu, çevresiyle ilişkilerini bozmadan, hastalığını ve sonuçlarını kabul etmesidir. Eğer bir hasta önceki evreleri sağlıklı atlattıysa, kaderi hakkında kendisini çökkün ve kızgın hissetmediği bir evreye girecek, bu dönemi daha güçlü karşılayacaktır. Böylece kişi tedaviye daha etkin bir şekilde kendini verebilir. Tüm bu evreler her hastada aynı sıra ile aynı şekilde görülmeyebilir. Genellikle birkaç hafta sürmesi beklenen bu tepkiler, aylarca da devam edebilir.
HASTA YAKINLARI İÇİN DE ZOR BİR SÜREÇ
“Bizi etkileyen olaylar değil, olaylar hakkındaki düşüncelerimizdir” der Epictetus. Her bireyin kansere karşı verdiği tepki kendine özgüdür; kişilik, baş etme şekli, inanç sistemi ve değerler, dünyaya bakış şekli kanser karşısında gelişen tepkileri etkiler. (Örn. kanser=ölüm önyargısı) Eğer birey, kanserle ilgili ya kendi ya da yakınlarının deneyimlerine dayanan olumsuz inançlara sahipse, bu geçmiş deneyimler mevcut hastalığa uyumu ve tedaviye yanıtı olumsuz etkiler. Hastalığını kabullenmekte güçlük çeken bir bireyin, tedavisine uyum göstermesi ve tedavinin gereklerini yerine getirmesi zordur. Oysa hastalığını gerçeğe uygun biçimde kabul eden birey, tedavi ekibiyle daha fazla işbirliği yapabilmekte, baş etme gücü gelişmekte ve benlik değerini koruyabilmektedir. Tanıya verilen ilk tepkilerden sonra kanser hastasının ve hasta ailesinin tedavi süreci ile ilgili kararlar vermesi, uzun ve zorlayıcı tedaviler ile baş etmesi gerekir. Hastalık süresince yapılan tedaviler, hastalığın şiddeti, kontrol edilemeyen ağrı ve diğer stres dolu yaşam olayları gibi birçok faktör hastayı olumsuz etkileyebilmektedir. Bunun paralelinde hastanın duygusal ve davranışsal tepkileri, beklenen ya da normal kabul edilebilecek sınırları aşınca psikiyatrik ve psikososyal sorunlar ortaya çıkar. Uyum bozuklukları, depresyon ve anksiyete bozuklukları kanser hastalarında en sık görülen psikiyatrik sorunlardır. Kanser tanısını takiben, tedavinin başlangıcından itibaren, hastanın fiziksel yakınmalarının olduğu kadar, duygusal yakınmalarının azaltılması oldukça önemlidir. Bu konuda tedavi ekibine olduğu kadar hasta yakınlarına da önemli görevler düşmektedir. Ancak bu süreç onlar için de oldukça zordur.
KORKULARINI NORMALLEŞTİRMEYİN!
Kanser hastaları ve yakınları çoğu zaman kendini birbirlerine karşı ‘rol yapma’ya zorlarlar. Hasta yakınları, hastaya moral vermek amacıyla ‘daha ne kötüleri var, sen yine iyisin’ gibi yaklaşımlarda bulunur. Ancak bu sözler hastayı teselli edeceğine kızdırabilir. Hasta yakınları hastayla tanıyı, tedaviyi ve hastalıklarını konuşurlarken; ‘kafana takma geçer’, ‘moralini iyi tutarsan daha iyi olursun’, ‘aslan gibisin benden sağlamsın’, ‘başımıza ne geleceği belli mi, bakmışsın ben trafik kazasında ölüvermişim’, ‘daha ne kötüleri var, sen yine iyisin’ gibi... ifadelerden kaçınmaları gerekir. Bununla birlikte, hastanın korkularını ‘bu kadar kötü olamaz’ ya da ‘böyle hissetmen doğal’, ‘bu durumdaki herkes böyle hisseder’ diyerek normalleştirmeye ya da minimize etmeye çalışmamak gerekir. Bu ifadeler hastanın temel duygularını ifade etmesini engeller. Hastaya empati yapmak önemlidir. Ancak empati hastaya onun yanında olduğunuz hissini vermelidir. Yaşamadığınız bir şeyi otomatik cümlelerle anlamış gibi yapmanız değil, ama kısa cümlelerle, hasta kötü bir şey yaşamaktayken onunla birlikte olduğunuzu göstermektir. Elbette ki hasta yakınları da bu dönemde birçok sorunla karşı karşıya kalırlar. Yorgun ve mutsuzdurlar. Sevdiklerinin acıları karşısında çaresizlik yaşarlar. Kendilerine vakit ayıramazlar. Bu da bir süre sonra tükenmelerine neden olur. Hasta ve hasta yakınları süreçle ilgili duygularını birbirlerinden gizlememeli ve duygularını açıkça konuşmalı, tedavi kararlarını paylaşmalıdır. Hasta yakınları; hastayı eleştirmeden, ayıplamadan ve yukarıda belirtilen ifadeleri kullanmadan dinlemelidir. Bu, hasta ile yakınları arasında iletişimin artması ve duyguların serbestçe ifade edilmesi açısından yararlıdır. Hastayı cesaretlendirmek, olumlu, güçlü boyutlarını ön plana çıkarmak ve olumlu baş etmelerini desteklemek, sosyal uğraş ve etkileşim alanlarına ilişkin düzenlemeler yapmak, umut duygusunu sürdürmesini sağlamak oldukça önemlidir. Kanser hastalığı ve tedavi süreci hem hasta için hem de yakınları için zorlayıcı bir yaşam krizidir. Bu kriz süreciyle başa çıkamadığını düşünenler mutlaka bir uzmandan ruhsal boyutta profesyonel yardım almalıdır. Örneğin hastada; mastektomi izine veya kolostomi torbasına bakamamak, kemoterapiye karşı gelişen, tedavi öncesi beklenti bulantısı, radyoterapi makinesi altında iken yalnız kalma korkusu, yabancıların kendisine bakma korkusu nedeni ile dışarı çıkmak istememe, duygusal durumlara bağlı olarak kötüleşen ağrı, kanserin tekrarlayacağı korkusuyla bedeniyle aşırı uğraş gibi durumlar ruhsal boyutta profesyonel yardım gerektiren durumlardan bazılarıdır. Ruhsal yardım önemlidir çünkü, tedavi ve tedavi sonrası süreçte, ruhsal açıdan gücünü sürdüren bireylerin, bağışıklık sisteminin de olumlu olarak etkilenmesiyle daha olumlu sonuçlar alabilirler, yaşam kaliteleri artabilir.
YRD. DOÇ. DR. SİBEL DOĞAN