Sitede Ara

{%= Interview.Title %}

Kolorektal (Kolon ve Rektum) kanserler, sindirim sisteminin bir bölümü olan kolon veya rektumda ortaya çıkan bir tür kanserdir.

Kolon, sindirimin gerçekleştiği uzun bir boru şeklinde organdır. Rektum ise kalın bağırsağın son kısmıdır ve anüs ile bağlantılıdır. Bu iki bölümde oluşan kanserler için farklı tedavi yaklaşımları gerekebilmektedir. Kalın bağırsağın son kısmını oluşturan alana rektum denilmektedir. Rektum, üst, orta ve alt olarak üç kısma ayrılmaktadır. Özellikle tümörün yeri açısından, orta ve alt rektum tümörlerinin tedavisinde farklı yaklaşımlar kullanılabilmektedir. Bağırsaklar sindirim sisteminde önemli rol oynamaktadır. İnce bağırsaklarda yiyecekler sindirilmekte ve vücut için gereken besinler emilmektedir. Ardından kalan kısım kalın bağırsağa geçmektedir. Burada su ve bazı mineraller emilmekte, geriye kalanlar ise rektuma ilerleyip dışarıya atılmaktadır.

Kolon ve rektumdan kaynaklanan kanserler genel olarak kolorektal (kolon ve rektum) kanserler olarak adlandırılmaktadır. Her ne kadar rektum kanserlerinde farklı tedavi yöntemleri uygulanıyor olsa da birçok ortak özelliğe sahip olmaları bakımından kolorektal kanserler adıyla ilişkilendirilmektedirler. Kanser oluşumundaki etken vücuttaki hücrelerin kontrolsüz bir şekilde büyümesidir.

Dünyada en sık görülen kanserler arasında yer alan kolorektal kanser türlerinin oluşumunda çevresel ve genetik faktörler önemli etkiye sahiptir. İleri yaşla (40 yaş sonrası) birlikte görülme sıklığı artan kolorektal (kolon ve rektum) kanserler kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülse de son yıllarda erkeklerde görülme sıklığında artış gözlemlenmektedir. Ayrıca hastalığın 40 yaş altı bireylerde ortaya çıkma oranı da yükselmiştir. Beslenme alışkanlıkları ve çevresel etkenlere bağlı olarak bölgesel farklılıklar gösterebilen kolorektal (kolon ve rektum) kanserler, az gelişmiş olarak adlandırılan ülkelere kıyasla Avustralya, Yeni Zelanda, Avrupa ve Kuzey Amerika gibi gelişmiş ülkelerde daha fazla görülmektedir.

Kolorektal (Kolon ve Rektum) Kanserler Nasıl Oluşur?

Kolorektal (kolon ve rektum) kanserler genel olarak kaynağını poliplerden almaktadır. Polipler, mukoza olarak tanımlanan kalın bağırsağın ve rektumun iç tabakasından köken almaktadır. Polipler başlangıçta iyi huyludur ancak zamanla kansere dönüşebilecek şekilde değişim gösterebilmektedirler. Kanserleşme durumu polip türüne bağlıdır. Genel olarak bilinen iki polip vardır. Bunlar: Adenomatöz polipler ve hiperplastik ile inflamatuar poliplerdir.

Adenomatöz polipler: Kanser riski taşıyan poliplerdir ve kanser öncüsü lezyonlar olarak kabul edilmektedir.

Hiperplastik ve inflamatuar polipler: Genellikle kansere dönüşmezler, ancak daha sık görülmektedirler.

Displazi, kanser öncesi hücrenin değişmesi durumudur. Poliplerin zamanla farklılaşması sonucu displazi meydana gelmektedir. Bu aşamada her ne kadar hücreler yapılarını kaybetmiş olsa da henüz kanser oluşmamıştır.

Kolorektal kanserler, kolon ve rektumun en iç tabakası olan mukoza tabakasında gelişmektedir. Mukoza tabakasında başlayan kanser zamanla kalın bağırsağın tüm katmanlarına doğru yayılmaktadır. Yayılma süreci içerisinde aynı zamanda büyüyerek bağırsakta daralmalara veya tıkanmalara neden olabilmektedir. Kolorektal kanserler, submukoza tabakasındaki kan damarları, sinirler ve lenf yollarına doğru ilerledikçe, kan veya lenf sıvısı aracılığıyla vücudun diğer bölgelerine yayılabilmektedir.

Yaş ve Erken Başlangıçlı Kolorektal (Kolon ve Rektum) Kanserler

Kolorektal (kolon ve rektum) kanserler genellikle yaşlılık döneminde ortaya çıkan bir hastalık olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle hastalıktaki en büyük risk faktörlerinden bir tanesi ileri yaştır. 40 yaş sonrası kolorektal kanserin görülme sıklığı artmakta ve bu artış her on yılda bir daha da yükselmektedir. Son yıllarda yapılan araştırmalar hastalığın 50 yaş altındaki grupta giderek arttığı sonucunu ortaya koymaktadır. Yapılan bir diğer araştırma sonucunda Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşayan 55 yaş altındaki insanlarda kolorektal kanserlerin görülme (özellikle sol kolon ve rektum tümörlerinde) sıklığı 2000 - 2020 yılları arasında %11'den %20'ye yükseldiği tespit edilmiştir. Gözlemlenen artışlara neden olarak genetik etkenlerin yanı sıra çevresel ve yaşam tarzı faktörlerindeki değişkenliklerin olduğu düşünülmektedir. Genç yetişkinlerde teşhis edilen kolorektal (kolon ve rektum) kanserlerin yaklaşık üçte birinin kalıtsal kolorektal kanserle ilişkili olduğu tahmin edilse de, artışın tam nedenleri henüz net değildir. 

Erken yaşta görülen kolorektal kanserin riskini azaltmada hastaların bilinçlenmesi oldukça önemlidir. Hastalığın risk faktörleri arasında genetik geçişin de varlığı göz önünde bulundurulduğunda özellikle ailesinde erken yaşta kolorektal kanser öyküsü bulunan bireylerin kontrollerini aksatmaması, erken dönemde taramalarını yaptırmaya başlaması ve herhangi bir yaşta devam eden rektal kanamaları potansiyel kolorektal kanseri riski bakımından değerlendirmesi önemlidir.

Kolorektal (Kolon ve Rektum) Kanserlerin Risk Faktörleri Nelerdir?

Kolorektal kanserlerin gelişmesinde çevresel ve genetik faktörler önemli rol oynamaktadır. Kalıtsal geçişler ciddi artışlara sebep olsa da kolorektal kanserlerin çoğu ailesel olmaktan çok sporadik olarak gelişmektedir. Bu risk faktörlerini değiştirilebilir risk faktörleri ve değiştirilemez risk faktörleri olarak sınıfılandırılmaktadır.

Kolorektal (Kolon ve Rektum) Kanserlerin Değiştirilebilir Risk Faktörleri Nelerdir?

Bu kanserlerin ortaya çıkmasında çevresel ve genetik faktörlerin rolü büyüktür. Her ne kadar kalıtsal geçişlerde ciddi artışlar gözlemlense de çoğu kolorektal kanser sporadik (kalıtsal olmayan, rastlantısal) olarak gelişmektedir. Hastalığa neden olan risk faktörlerini değiştirilebilir ve değiştirilemez olarak iki gruba ayırmak gerekmektedir.

Obezite: Çağın en büyük sağlık sorunları arasında gösterilen obezite, birçok hastalıkla birlikte kolorektal kanserin de nedenlerindendir. Özellikle erken yetişkin dönemden orta yaşa kadar olan kilo artışı hastalığın riskindeki artışla ilişkilendirilmiştir. Obeziteyle ilişkili kolorektal kanserlerde ölüm riski de artmakta, ancak bariatrik ve metabolik cerrahi sonrası risk azalmaktadır.

Diyabet ve İnsülin Direnci: Yapılan araştırmaya göre diyabetik hastalar arasında kanser riskinin diyabet ile ilişkisi bulunmayanlara göre %38 daha yüksek olduğu ortaya çıkmaktadır.

Kırmızı ve İşlenmiş Et Tüketimi: Yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıkan veriler tamamen tutarlı olmasa da, uzun süreli kırmızı veya işlenmiş et tüketimi hastalık riskiyle bağlantılıdır.

Fiziksel Aktivite: Sedanter yaşam tarzını benimseyerek yeteri kadar fiziksel aktivitede bulunmayan kişiler de kolorektal kanser açısından risk grubundadır.

Tütün ve Sigara İçimi: Tütün ve tütün mamullerinin kullanımı tüm kolonik polipler açısından risk oluşturmaktadır.

Alkol Tüketimi: Aşırı alkol tüketimi de kolorektal kanserin gelişmesine neden olmaktadır.

Kolorektal (Kolon ve Rektum) Kanserlerin Değiştirilemeyen Risk Faktörleri Nelerdir?

Yaş: Özellikle 40-49 yaş grubu arasında erken başlangıçlı kolorektal kanserlerin son dönemde arttığı görülmektedir. Genel olarak 50 yaşın üzerinde insidansı artmaktadır.

Kolorektal Polip Hikayesi: 1 cm’den büyük adenomatöz polipler, villöz veya tubulovilloz histolojiye sahip polipler, yüksek dereceli displazili polipler ve birden fazla polip görülmesi kolorektal kanser gelişme riskini yaklaşık 3.5- 6.5 arasında artırmaktadır. Bunun yanında düşük dereceli displaziye sahip 1 veya 2 küçük 1 cm’nin altında tübüler adenomu olan hastalarda kolorektal kanser riski artmamıştır.

Aile Öyküsü: Tanımlanmış bir genetik yatkınlığı olan sendromları dışında bile önemli bir risk faktörüdür. Kolorektal kanserli tek bir birinci derece akrabaya (ebeveyn, kardeş, çocuk) sahip olmak riski genel popilasyona göre yaklaşık iki kat artmaktadır. Ailenin her iki tarafında iki veya bir birinci ve bir veya birden fazla birinci veya ikinci derece akrabada kolon kanseri varsa veya birinci derece akrabada 50 yaşından altında teşhis varsa risk daha da artmaktadır. Adenomatöz kolon polibi olan bir aile üyesine sahip hastalarda adenom veya kanser için yüksek risk altında olabilmektedir.

Irk ve Cinsiyet: Özellikle Amerika’da Siyah Amerikalılar yerliler ve Alaska yerlileri ırksal ve etnik gruplar arasında kolorektal kanserler için en yüksek insidans ve ölüm oranlarına sahiptir. Avrupa için bakıldığında ekonomik ve sosya-kültürel düzeyi yüksek kuzey ülkelerinde daha sık görülmektedir. Erkeklerde kadınlara göre %33 daha yüksektir.

Akromegali: Kolonik adenomların ve kolorektal kanserlerin her ikisinin de akromegali de artan sıklıkta ortaya çıktığı görülmektedir.

Renal Transplantasyon: Uzun süreli immünsüpresif tedavilere bağlı olarak kolorektal kanser riski artmaktadır.

İnflamatuar Bağırsak Hastalıkları: Ülseratif kolit ile kolon kanseri arasında ilişki vardır. Hastalığın kapsamı, süresi ve aktivitesi bu ilişkide birincil belirleyicidir. Kolon kanseri insidansının hastalık süresi 10 ile 20 yıl arası olan kişilerde yılda yaklaşık %0,5 ardından her yıl %1’dir. Ülseratif kolitli hastalarda primer sklerozan kolanjit gelişmiş olması kolorektal kanser insidansını daha fazla artırmaktadır. Kolon kanseri riskindeki artış pankolit tanısından yaklaşık 8-10 yıl sonra ve sol kolona sınırlı kolit için 15-20 yıl sonra başlar. Kanser geliştirme olasılığı aktif inflamasyon ve hastalık süresi ile artmaktadır. Crohn hastalığı ülseratif kolit kadar aydınlatılmış olmasa da kolorektal kanser riskini artırmaktadır.

Abdominopelvik Radyasyon: Çocuklukta ve erişkinlikte abdominopelvik bölgeye radyasyon tedavisi alarak hastalığından kurtulanlarda, kolorektal kanser ve diğer gastrointestinal sistem kanserleri görülme insidansı artmaktadır. Yine kistik fibrozlu hastalarda kolorektal kanser görülme riski daha yüksektir.

Kalıtsal Kolorektal Kanserlerin Sendromları Nelerdir?

Çoğu otozomal dominant geçiş gösteren birkaç spesifik genetik bozukluk kolon kanseri gelişme riskini oldukça artırmaktadır. Ailesel adenomatöz polipozis (FAP) ve Lynch sendromu (kalıtsal polipozis olmayan kolorektal kanser, HNPCC ) ailesel kolon kanserleri sendromlarının en sık görülen iki tanesidir. Ancak bu iki durum bile daha fazlası Lynch sendromuna bağlı olmak üzere kolorektal kanserlerin ancak %5’ini oluşturmaktadır. Erken başlangıçlı kolorektal kanserlerin daha büyük bir oranda kalıtsal kolorektal kanser sendromları ile ilişkili oldukları düşünülmektedir.

Adenomatöz Polipozis Sendromları (FAP)
FAP, genellikle genetik olan ve bağırsaklarda çok sayıda polip oluşmasına neden olan bir durumdur. FAP ve varyantları (Gardner Sendromu, Turcot Sendromu ve Atenüe Ailesel Adenomatöz Polipozis (AFAP) ) kolorektal kanserlerin %1’inden azını oluşturmaktadır. Klasik olarak FAP’ de çocukluk döneminde çok sayıda kolonik adenom ortaya çıkmaktadır. Semptomlar yaklaşık olarak 15-16 yaşlarında görülebilmektedir. Tedavi edilmeyen bireylerin %90’ında 45 yaşına kadar kolon kanseri görülmektedir.

AFAP, yüksek bir kolon kanseri riski taşımaktadır. Ancak daha az polip sayısına sahip olması ve görülme yaş ortalamasının 54 olması ile FAP’den ayrılmaktadır. FAP 5. Kromozomda yer alan adenomatöz polipozis coli (APC) geninin gen hattındaki mutasyonundan kaynaklanmaktadır.

MAP- MUTYH İle İlişkili Polipozis (MAP)
MAP, MUTYH (protein üreten bir gen) genindeki mutasyonlar nedeniyle bağırsaklarda polip oluşumuna yol açan kalıtsal bir durumdur. MAP fenotipi değişkendir. 500’den az adenomlu polipozis fenotipi ile ortaya çıkabilmektedir.

Medipol Bahçelievler Hastanesi
Doç. Dr. Osman Civil
Genel Cerrahi Uzmanı
21 Kasım 2023