ONLİNE İŞLEMLER
Dispepsi karnın üst-orta bölümünde, tıp dilinde epigastrium olarak adlandırılan iki kaburga yayı arasında kalan kısımda, yani mideye uyan bölgede genellikle yemekle ilişkili olan tekrar edici ve ısrarcı rahatsızlık hissi olarak tanımlanır. Dispepsi hastalık adı değil şikayetin adıdır.
Hastadan hastaya değişmek üzere ağrı, gerginlik, dolgunluk, erken doyma, geğirti, bulantı, iştahsızlık gibi şikayetlerden bir veya birkaçının bir arada bulunmasından ibarettir. Eğer hastalarda göğüste yanma ve yemekten sonra gıdaların ağıza doğru geri gelmesi gibi şikayetler varsa bu durum dispepsi değil gastoözefageal reflü hastalığı olarak kabul edilir.
Dispepsi yetişkin insanların yaklaşık 1/4'ünde görülmektedir. Ülkemizde aile hekimine başvuran hastaların % 30 unu, Gastroenteroloji uzmanına başvuran hastaların yaklaşık % 50 sini dispepsi (hazımsızlık)şikayeti olan hastalar oluşturmaktadır. Bu hastaların yarısında yaşam boyu sürebilen tekrarlayıcı yakınmalar olabilmektedir.
Disepsi şikayetinin iki ana sebebi vardır. Bunlar; Organik dispepsi: Burada hastanın şikayetleri altında başta endoskopik tetkik olmak üzere diğer bazı tetkiklerle de belirlenebilen bir organik hastalık söz konusudur. (örn. ülser,gastrit, mide kanser, pankreas, safra kesesi hastalıkları gibi). Fonksiyonel dispepsi: Günümüzdeki teknolojik imkanlarla şikayetlerin altında tanınabilen makroskopik (gözle görülür) bir patolojinin gösterilemez. Midede mikroskobik (gözle görülemeyen) gastritin veya mide hareketlerinde sebebi bilinmeyen hareket düzensizliklerinin olması da fonksiyonel dispepsi tanımına girer. Çünkü bu gibi durumlarla- hazımsızlık şikayetleri arasında direkt bir ilişki kurulamaz.
FD’nin nedeni bugün için tam olarak belli değildir. Bir takım faktörler suçlanmaktadır. Bunlar arasında:
Hazımsızlık şikayeti olan hastalardan dikkatli bir sorgulama ve fizik muayene yapmak gerekmektedir. Hastanın yaşı, şikayetlerinin karakteri, daha önce bu şikayetleriyle ilgili olarak doktora gidip/gitmediği, eğer doktora gitmiş ise bir tanı almış mı, hastalığı ile ilgili olsun veya olmasın herhangi bir tetkik yapılmış mı, son günlerde veya uzun süreden beri kullandığı ilaç/ilaçlar var mı, dikkatlice sorgulanmalıdır. Hastanın ruhsal durumu nasıl (normal, huzursuz, üzüntülü),kronik(müzmin) başka bir hastalığı var mı? 1.derecedeki akrabalarında her hangi bir mide barsak rahatsızlığı var mı? Beslenme durumu nasıl? İştahsızlık, kilo kaybı, halsizlik, yorgunluk, ateş gibi şikayetlerden bir veya birkaçı var mı? mutlaka sorgulanmalıdır. Sorgulama yapıldıktan sonra dikkatli bir fiziki muayene yapılmalıdır. Hastada muayene ile tespit edilen bir bulgunun olup olmadığı belirlenmelidir.(Bunlar arasında kansızlık ateş, sarılık, lenf bezi büyümesi, karında hassasiyet, ele gelen bir kitle, organ büyümesinin olup olmadığını mutlaka ortaya konulmalıdır.)
Eğer hazım probleminin nedenini araştırmak için tetkik yapmak gerekirse yapılacak en önemli tetkik endoskopidir. Öncelikle hastanın yaşı önemlidir. Tanısal rehberlerde endoskopik tetkik için kesin bir yaş sınırı ortaya konulamamakla birlikte hastanın yaşadığı bölgede mide kanseri görülme sıklığı göz önüne alınarak belirlenir. Örneğin, Amerikan Gastroenteroloji Derneği rehberleri, 60 veya 65 yaşını tüm yeni dispeptik hastalara endoskopinin yapılması gereken eşik yaş olarak kabul etmekte ancak 45 veya 50 yaş sınırınında makul olabileceğini belirtmektedir. Avrupa ortak görüşünde ise kalıcı dispepsi ile başvuran 45 yaşın üzerindeki erişkinlerde endoskopi yapılmasını önermektedir. Ülkemizde daha çok Avrupa konsensus raporları göz önüne alınmaktadır. Bu öneriler hastanın şikayetlerinin karekterine , etnik köken, aile öyküsü, milliyet ve bölgesel mide kanseri sıklığı göz önüne alınarak yapılmaktadır.Yaş sınırının hastadan hastaya değişebileceği vurgulamaktadır. Endoskopinin tanısal verimi yaşla birlikte artar. Ülkemizde mide kanserinin en sık görüldüğü bölge Kuzey Doğu Anadolu bölgesidir. (Erzurum ve Van yöresi) Bu bölgelerimizde dispepsi şikayeti ile endoskopi yaptığımız hastalarda mide kanseri görülme sıklığı % 4 civarında tesbit etmiştik.
Alarm şikayetleri ve bulguları organik bir hastalığı düşündüren şikayet ve bulgulardır. Bunlar: Hastanın şikayetlerinin altı aydan daha kısa bir süreden beri olması, yutma güçlüğü, bulantı, kusma, iştahsızlık, zayıflama, hastanın 1.derecedeki akrabalarında (anne, baba, kardeşler) her hangi bir mide bağırsak hastalığı hikayesi olması (ülser, gastrit, mide-bağırsak kanseri gibi), hastanın muayenesinde kansızlık, ateş, karında kitle, organ büyümesi, sarılık gibi organik bir hastalık bulgusunu olması alarm işareti olarak değerlendirilir. 45-50 yaş altı hastalarda eğer alarm şikayet ve bulgusu yoksa bu hastalar fonksiyonel hazımsızlık olarak değerlendirilir, bu hastalara ampirik (deneyim ) tedavisi verilir, hasta 4 hafta sonra kontrole çağrılır. Eğer hasta tedaviden tam fayda görmemiş ise veya tedaviden fayda görmüş ama bir müddet sonra şikayetleri tekrar etmiş ise bu durumda alarm belirtisi olarak kabul edilir, bu hastalara da üst endoskopi yapılır. Endoskopi yapılan bu hastalarda 2 durumla karşılaşılır:1-Endoskopik olarak midede organik bir hastalık görülebilir(gastrit, ülser, tümör veya tümör şüphesi).Bu durumda gerekli biyopsiler alınır. Endoskopik olarak organik bir hastalık görünümü yoktur. Bu hastalarda Gerek Helikobakter Pilori diye adlandırılan ve patolojik olan bu bakterinin tanısı için gerekse mikroskobik bir patolojinin olup olmadığını araştırmak için yine de biyopsi örnekleri alınır. Bu hastalarda gerekli görülür ise diğer karın organlarında da (pankreas, safra kesesi, safra yolları vb.) bir hastalık olup olmadığı yönünden de araştırılır.
Endoskopi yapılan hastalarda endoskopide organik bir hastalık belirlenmiş ise tedavi prensipleri mevcut hastalığa göre belirlenir (Ülser, gastrit tedavisi gibi) Ama endoskopide organik bir hastalık tespit edilmemiş veya 45-50 yaşın altındaki hastalarda şikayetler fonksiyonel hazımsızlık kriterlerine uyuyor ise tedavi prensipleri buna göre belirlenir. Kırk beş-elli yaş altındaki hastalarda FD tanısı Roma tanı kriterlerine göre konulur. Roma tanı kriterlerine göre hastada hangi şikayet ön planda ise ona göre medikal tedavi belirlenir. Fonksiyonel hazımsızlık Roma kriterlerine göre iki başlık altında incelenir. Post prandial(yemek sonu) stres (gerginlik) sendromu: Hastanın şikayetinin en az son 6 aylık sürede 3 aydan fazla olması ve hazımsızlık şikayetlerden en az birinin görülmesi, Bu şikayetler: Postprandial (yemek sonrası) rahatsızlık verici dolgunluk hissi (normal miktarda yemeye rağmen yemek sonrası şişkinliğin her zaman veya haftada en az birkaç kez olması) Erken doyma (normal bir öğünün bitirilmesinin engellenmesi şikayetinin sürekli veya haftada en az birkaç kez olması) Fonksiyonel ağrı sendromu Tanıdan önceki en az 6 aylık sürede 3 aydan fazla süren mide bölgesinde ağrı veya yanma şikayetlerinin olması. Ağrı veya yanma hissi (aralıklı-haftada en az bir kez olan-diğer karın bölgelerine yayılmayan- defekasyon/gaz çıkarmakla düzelmeyen-safra kesesi veya safra yolları kriterlerine uymayan ağrının varlığı)
Fonksiyonel hazımsızlık ne demektir? Bu kavramın hastaya açıklanması, güven sağlanması gerekir.
İlaç tedavisinde: Eğer hastada ülser benzeri yani yemek sonrası ağrı ve yanma şikayetleri var ise tıpkı ülser hastaları gibi tedavi edilir. Eğer hastanın öncelikli şikayetleri yemek sonrası şişkinlik, çabuk doyma gibi yemek sonrası stresi varsa bu takdirde mide hareketlerini düzenleyici, mide boşalmasını hızlandırıcı ilaçlar tercih edilir. Bu tedavilerden de yarar görmeyen hastalardan psikiyatrik destek alınır. Helikobakter Pilori tedavisi: Fonksiyonel hazımsızlıkta Hp tedavisinde görüş birliği yoktur. Midesinde bu bakteri bulunan Fonksiyonel hazımsızlığı olan hastalarda bakteriyi tedavi etmek hastaların şikayetlerinin ortadan kalkmasında önemli bir katkı sağlamamaktadır. Bununla birlikte Dünya Hp çalışma grubu (Mastrich çalışma grubu) bu hastalarda diğer tedavilerden olumlu bir sonuç alınmadığı takdirde bakteriyi önce test edip eğer bakteri mevcut ise tedavi edilmesini tavsiye etmektedir. Ancak Hp tedavisi verilen bu guruptaki hastaların % 10-15 i bu tedaviden fayda görmektedir. Stres/dispepsi ilişkisi: Stres eskiden mide rahatsızlığının en önemli sebebi olarak görülüyordu. Ancak günümüzde tıptaki gelişmeler, Hp bakterisinin ülser/gastrit oluşumundaki rolünün ortaya konulması, yine ağrı kesici ve romatizmal hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçların sık kullanılması, sigara ve alkol kullanımının artması ile ülser/gastrit oluşumu arasındaki ilişkinin iyi anlaşılması ile birlikte hazımsızlığın oluşmasında stresin ve diyetin rolü geri planlara itilmiştir. Günümüzde stres ülser ve gastrit hastalığının oluşmasında tetikleyici, yardımcı bir faktör olarak göz önüne alınmaktadır. Aynı şekilde stres fonksiyonel hazımsızlığı tetiklemektedir. Ancak hastalığın ortaya çıkmasında önde gelen faktör değildir. Günümüzde fonksiyonel hazımsızlığın kesin sebebi açıklanamamıştır. Stresli kişilerde mide asit salgısını artıran bazı hormonların kan seviyesinde artış tespit edilmiştir ( örneğin; gastrin, pepsinogen, nörotransmitterler,tromboxan, gibi)
Birçok ilaç mide iç tabakası olan mukozanın direncini bozarak mide hasarına yol açar. Bu ilaçların uzun süre kontrolsüz kullanımı gerek Fonksiyonel hazımsızlık şikayetlerinin alevlenmesine gerekse gastrit, ülser mide kanaması gibi organik hastalıklara neden olurlar. Bu ilaçların başında aspirin gelmektedir. Aspirin dışında diğer NSAİİ dediğimiz ağrı kesici ve antiromatizmal gurubu ilaçlarda mide hasarına yolaçar. Bunun dışında kansızlık ta kullanılan demir hapları, potasyum tuzları, kemik yapısını güçlendirici ilaçlar(osteoporoz ilaçları), kalsyum içerikli ilaçlar da değişik derecede mide mukozasında hasara neden olmaktadır. Aspirin ve NSAİİ grubu ilaçlar midede kan akımını ve mide koruyucu salgılarını başta müküs denilen salgıyı azaltmaktadır. NSAİİ’ların ülser yapma riski mide ülserleri için % 10-20, duodenum yani oniki parmak barsağı ülseri için % 2-5 kadardır. Bu tür ilaçlar mide ülserine oniki parmak bağırsağı ülserlerinden daha fazla sebep olmaktadır. Yine bu kişilerde mide kanaması ve delinmesi riski de bir o kadar yüksektir. Düşük doz aspirin (80-100 mg/gün) kullanılmasında mide ülser riski 1-2/1000 dir. Seçici NSAİİ denen ilaçların kullanılmasında ülser gelişme riski seçici olmayan NSAİİ lara göre 2-3 misli daha düşüktür. NSAİİ ların ülser oluşturma riski ve ülsere bağlı komplikasyonlar 60 yaş üzerinde daha sık görülmektedir. Ayrıca risk aspirin+NSAİİ ilaç alan veya birlikte kortison ihtiva eden ilaçlar, antikuagülan denen kan sıvılaştırıcı ilaçları alan hastalarda daha yüksektir. Medipol Üniversitesi Pendik Hastanesi Prof. Dr. Nihat Okçu Gastroenteroloji Uzmanı 25 Nisan 2020