ONLİNE İŞLEMLER
Radyoloji görüntüleme yöntemlerini kullanarak hastalıkların tanınmasını sağlayan bir bilim dalıdır. Radyolojinin tarihi X ışınının 1895 yılında Röntgen tarafından keşfi ile başladı. Kaşifin adıyla anılan röntgen cihazları ile röntgen filmi çekerek başlayan serüvene zaman içerisinde teknolojik gelişmelerin ortaya çıkmasıyla yeni cihazlar ve tanı yöntemleri de eklendi. Günümüzde radyolojide kullanılan cihazlar arasında X ışınıyla çalışan röntgen cihazları, bilgisayarlı tomografi (BT), mamografi, kemik dansitometre ve anjiyografi cihazları, ultrasonografi (US) ve radyo dalgaları ile çalışan manyetik rezonans (MR) yer almaktadır.
Girişimsel radyoloji ise son yıllarda hızlı ilerleme kaydeden bir yan dal olup, radyolojinin tedavi edici bölümüdür. Günümüzde hastaya ve işlem yapılan dokuya en az zarar veren, hastanede kalış süresini kısaltan, bakımı kolay, genel anestezi ihtiyacı olmadan gerçekleştirilebilen, komplikasyon (hastanın ya da doktorun elinde olmadan gelişen, istenmeyen yan etki vb.) oranı ve maliyeti düşük yeni tedavi yöntemleri hızla uygulamaya girmektedir. Girişimsel radyoloji, bu prensiplere uygun bir şekilde geliştirilmiş, temelleri 60’lı yıllara dayanan, birçok farklı hastalıkta ameliyatsız tedavilerin yapılmasına olanak sağlayan yeni bir yan dal olup Radyoloji Bilim Dalı bünyesinde girişimsel radyologlar tarafından uygulanmaktadır. Girişimsel Radyoloji de amaç görüntüleme yöntemleri olan ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi, anjiyografi ve manyetik rezonans kılavuzluğunda ciltten girerek damarların içinden veya başka çok farklı damar dışı yollardan milimetrik, ince materyaller ve cihazlar ile hastalığa ulaşarak tedaviyi ameliyatsız bir şekilde gerçekleştirmektir. Girişimsel radyolojik tedavilerin çeşitliliği son zamanlarda hızla artmakta ve teknolojinin gelişmesine paralel olarak ortaya çıkan yeni teknikler birçok hastalığın girişimsel yöntemlerle tedavisini mümkün kılmaktadır.
Girişimsel radyolojik işlemler vasküler (damarla ilgili) ve nonvasküler (damar dışı organlarla ilgili) olarak iki gruba ayrılır. Vasküler girişimler de kendi içinde nörovasküler girişimler (beyin damarları ile ilgili) ve periferik vasküler girişimler (beyinin dışında kalan organların damarları ile ilgili) olarak ikiye ayrılır. Damarla ilgili girişimsel radyolojik işlemlerin en çok bilineni tanı amaçlı klasik anjiyografidir. Ancak BT ve MR ile yapılan anjiyografilerin tanı yeteneğinin çok yüksek hale gelmesi bu ihtiyacı önemli oranda azaltmıştır. Anjiyografi günümüzde ağırlıklı olarak tıkalı ya da daralmış damarların açılması veya hastalıklı damarların kapatılması gibi tedavi edici işlemlerde kullanılmaktadır. Tıkalı veya daralmış atardamar ya da toplardamarlar, içerisinden geçirilen ve hastalıklı damar içinde şişirilen balon kateterler (balon anjiyoplasti) ya da metalik kafesler (stent) yardımıyla açılır. Kalp damarları dışındaki karaciğer ve böbrek gibi iç organ damarları, kola ve bacağa giden damarlar ile beyin damarlarının hastalıkları girişimsel radyoloji hekimlerince tedavi edilmektedir.
Damar açmak dışında yeri geldiğinde bazı damarları tıkamak (embolizasyon) hayat kurtarıcı olabilmektedir. Embolizasyon işlemleriyle damarda baloncuk oluşumu (anevrizma), anormal damar yumağı (arteriovenöz malformasyon ve nöz malformasyon) ve kanamaya neden olan odak bulunup tedavi edilebilir. Bunlar arasında en önemli girişimsel işlemler beyin damarlarında gerçekleştirilen işlemlerdir. Bu sayede daha önce ameliyatla tedavi edilen bu tür damar hastalıkları artık kapalı yöntemle damar içinden özel üretilen mikro malzemelerin yardımıyla girişimsel radyoloji hekimlerince tedavi edilmektedir. Bir diğer önemli embolizasyon işlemi ise “kemoembolizasyon ya da radyoembolizasyon” olup kanserin bulunduğu organa damar yolu ile ulaşılarak kanser ilacı yüklenmiş mikrokürelerin ya da radyasyon içeren mikrokürelerin enjekte edilmesini ve kanseri besleyen damarın tıkanarak kanser ilacının direkt olarak tümöre verilmesini ya da radyasyon ile tümörün ortadan kaldırılmasını ifade eder. Kemoembolizasyon ve radyoembolizasyon işlemi en sık karaciğer tümörlerinde kullanılmaktadır. Vücudumuzun en büyük atardamarı olan aort damarının balonlaşıp genişlemesine aort anevrizması denir. Tedavi edilmediğinde ölümcül olabilen bu hastalıklar eskiden bütün karın açılarak yapılan ameliyatlarla tedavi edilmekteyken günümüzde girişimsel radyolojik teknikler sayesinde kasık damarından girilerek özel kaplamalı stentler yardımıyla tedavi edilebilmektedir. Girişimsel radyolojideki işlemlerin bir kısmı toplardamarlar ile ilgili olup geçici ve kalıcı diyaliz kateterlerinin takılması, pıhtılaşmış bacak toplardamarlarının açılması, toplardamara koruyucu fitrelerin takılması ve bacak varislerinin ameliyata gerek kalmadan ultrason eşliğinde görüntülenip lazer ile yakılarak tedavi edilmesi bunlardan bazılarını oluşturur.
Girişimsel radyolojik işlemlerin ikinci ana grubu nonvasküler (damar dışı organlarla ilgili) işlemlerdir. En sık yapılanı iğne biyopsi işlemleridir. Birçok hastalığın ve tümör şüphesinin kesin tanıya ulaşabilmesi için biyopsiye ihtiyaç duyulmakta ve günümüzde biyopsilerin büyük çoğunluğu ameliyatsız olarak sadece ince iğnelerle alınabilmektedir. İğne biyopsileri, görüntüleme kılavuzluğunda ince bir iğnenin ciltten herhangi bir kesi yapmadan girilerek biyopsi alınacak dokuya kadar güvenle, görerek ilerletilmesini ve buradan patolojik inceleme için hücre, doku ya da sıvı örneği alınmasını sağlar. Görüntüleme kılavuzluğunda sıklıkla ultrason ve tomografi cihazları kullanılır. Girişimsel radyolojide körlemesine biyopsi yapılmaz. Tedavi edici damar dışı organlarla ilgili girişimsel radyolojik uygulamaların önemli bir kısmını drenaj işlemleri oluşturur. Drenaj işlemleri çok çeşitli olup abse, kist veya hematom (kan toplanması) gibi sıvı toplanan alanların boşaltılmasını, akciğerde ya da karında biriken sıvıların boşaltılmasını ve tıkanan idrar yolu ya da safra kanallarının katater girişimler ile açılmasını içermektedir. Bu tür işlemler hastalıklı sıvı toplanan bölgelere görüntüleme eşliğinde özel ince iğneler ile ciltten girilmesi ve buralara kateter adı verilen ince plastik borular yerleştirilmesi sayesinde gerçekleştirilir. Tümörlerin ısı ya da lazer tekniği yardımıyla yakılıp tedavi edilmesi artık mümkündür. Görüntüleme eşliğinde bir iğne tümör içine gönderilir ve radyofrekans veya mikrodalga enerjileri ile ortamda yüksek ısı oluşturularak tümör tedavi edilir. Bu yöntem günümüzde özellikle karaciğer ve böbrek tümörlerinin tedavisinde ve bazı tiroid nodüllerinin tedavisinde sıklıkla kullanılmakta ve diğer birçok tümörde de kullanım potansiyeli taşımaktadır.
Sonuç olarak görüntüleme yöntemleri kılavuzluğunda birçok organ sistemi ile ilgili tedavi edici işlemler yapan girişimsel radyoloji daha önce cerrahi yolla yapılan tedavilerin genelde narkoza ihtiyaç olmadan gerçekleştirilmesini sağlamaktadır. Ağrının daha az olması, kesiye ihtiyaç olmaması, iyileşme süresinin kısa olması, işlemlerin büyük çoğunluğunda hastanın aynı gün ya da en fazla bir gün yatış sonrası evine gönderilebilmesi en önemli avantajlarıdır.
Medipol Mega Üniversite Hastanesi Prof. Dr. Cengiz Erol Radyoloji Uzmanı 22 Ocak 2020