ONLİNE İŞLEMLER
Beyin ölümü ve organ bağışı doğası gereği birlikte anılan ve birlikte değerlendirilmesi gereken konulardır. Beyin ölümü ile ilgili karar verirken öncelikle tıbbi kurallar ve gerçeklerin; Türkiye Cumhuriyeti kanunları ve Diyanet işleri tarafından desteklendiğini ve bu konu ile ilgili olarak çok hassas kuralların en ince ayrıntısına kadar değerlendirilip karara bağlandığını belirtmek isterim.
Beyin ölümü kısaca çeşitli nedenlerle beyin ve beyin sapı fonksiyonlarının tamamen ortadan kalkmasıdır. Burada beyin ve beyin sapında kan akımı ve elektriksel aktivite tamamen ortadan kalkmıştır. Tanısı fizik muayene, beyin sapı refleksleri ve apne testi ile kolaylıkla konulur. Gerektiğinde tanının EEG, Doppler ultrasonografi, anjiyografi veya SPECT testlerinden biri ile desteklenebilir.
Beyin ölümü tanısının konulması birkaç basamakta gerçekleştirilir;
1 - Beyin ölümü tanısından şüphelenilmesi
2- Beyin ölümü tanısına yönelik ön hazırlığın gerçekleştirilmesi;
3- Beyin ölümü klinik muayene bulgularının değerlendirilmesi; Üç ana nörolojik muayene bulgusunun saptanmasına dayanır.
Medüller bölge fonksiyonunu test eder.
Organ transplantasyonu son dönem organ yetmezliği olan hastalarda hayat kurtarıcı bir tedavi seçeneğidir. Nakil bekleyen hasta sayısına oranla donör organ yetersizliği transplantasyon başarısını kısıtlayan en önemli faktörlerdendir. Kadavra organ bağışı: Bir insanın organlarının bir kısmını veya tamamını, henüz sağlıklı iken, beyin ölümünün ardından başka insanların yararlanması için bağışlaması işlemidir. Bir bakış açısıyla; organ bağışının, kan naklinden farkı yoktur.
Organ kaynakları iki şekilde olabilir. Kadavra ve canlı donör yani yaşayan vericilerden alınan organlar. Sağlıklı, 18 yaşını doldurmuş ve doğru ile yanlışı ayırabilme yeteneğine sahip herkes organlarını bağışlayabilir.
Başta böbrek olmak üzere, karaciğer, kalp, akciğer, ince barsak ve pankreas gibi organlar. Kalp kapağı, göz kornea tabakası, kas, kemik ve kemik iliği gibi dokular. Son yıllarda giderek artan hızda yüz ve ekstremiteler bağışlanabilmektedir. Ayrıca yaşarken yapılabilen (böbrek, karaciğer, ve pankreas gibi) organ bağışı türleri de vardır. Günümüzde çok sayıda organ nakli merkezi hizmet veriyor, ancak bildiğiniz gibi sadece Türkiye’de değil, dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile aslında transplantasyon ile tedavisi mümkün olan kronik organ hastalıkları nedeni ile maalesef hastalar halen yaşamlarını kaybetmektedir. Gelinen nokta eskisi ile kıyaslanamayacak düzeyde olsa da, özellikle organ bağış oranları olması gerekenin çok altında, ülkemizin bazı bölgelerinde ise bu oranlar kabul edilemeyecek düzeyde düşüktür. Bu nedenlerle hepimiz, üzerimize düşeni yapmak zorundayız. Bıkmadan, usanmadan halkımızı, hastalarımızı hatta diğer alanlarda çalışan sağlık personelini bilgilendirmeli, konunun önemini her ortamda vurgulamalı ve gündemden düşmemesini sağlamalıyız. Bu arada esas amacımızın tıbben ölen kişilerde ki organ bağışı oranlarını artırmak olması gerektiği ise unutulmamalıdır. Ancak bu hedefe ulaşılana kadar canlı donörlerin kullanılması kaçınılmazdır. Yaşamları ya da sağlıkları, canlı donörlerden alınması mümkün olmayan kalp ve kornea gibi doku ve organ nakillerine bağlı olan hastalarımızın başka şansı yoktur. Yeterli organ bağışı oranlarına ulaşıldığında böbrek ve karaciğer nakillerinde de sağlıklı kişilerin donör olarak kullanılma gerekliliği kendiliğinden ortadan kalkmış olacaktır. Bunu yaparken asla ödün verilmemesi gereken nokta ise etik değerlerdir. Özellikle canlı donörlerin kullanıldığı organ nakillerinde, tamamen sağlıklı, hiçbir tıbbi sorunu olmayan kişiler, böbreklerinden biri ya da karaciğerlerinin bir kısmı çıkarılmak üzere ameliyata alınmaktadır. Bu ameliyatlarda birinci amaç donör sağlığının asla riske atılmaması olmalıdır. Her iki organ nakil şeklinde de ülkemizde yasal ve etik kurallar net olup suistimale izin vermeyecek şekilde bir sistem kurulmuştur. Dünyanın en fazla canlı nakil yapan ülkemizin başarısının altta yatan en önemli sebeplerinden biri de budur. İletişim, beyin ölümü tespiti öncesinden başlayıp organ nakli tamamlandıktan sonra da devam eden organ nakli koordinasyon sürecindeki en önemli adımlardandır. Sağlık profesyonelleri yakınını kaybetmiş bir ailenin acısını paylaşıp empati kurmalı, üzüntü içinde olan aile ise sağlık çalışanlarının onlar için orada olduğunu bilmesi önemlidir. Kanunlarımıza göre beyin ölümü hekimler kurulunca tespit edilmiş kişinin organlarının alınabilmesi için kişinin sağlığında vücudunun tamamını veya organ ve dokularını, tedavi, teşhis ve bilimsel amaçlar için bağışladığını resmi veya yazılı bir vasiyetle belirtmiş olması yeterlidir. Ülkemizde organ bağışı kartı olsa dahi yakınlarına sorulmaktadır. Kanuna göre sırasıyla ölüm anında yanında bulunan eşi, reşit çocukları, anne veya babası veya kardeşlerinden birisinin, bunlar yoksa yanında bulunan herhangi bir yakınının muvafakatiyle ölüden organ ya da doku alınabilir. Yakınının organ ya da dokularını bağışlayan ailelerin en sık nedenleri ‘’toprakta çürümek yerine başka birinin bedeninde yaşamasının isterim’’ duygusudur. Ayrıca,’’ kendi yakınlarının organa ihtiyacı olsa idi bu konuda duyarlı insanların kendilerine yardımcı olmalarının beklerdik’’ duygusu da önemlidir.
Ailelerin organ bağışını etkileyen faktörler olarak,
En çok merak edilen konulardan biride, zamanla yarışılan bir süreç olarak organ bağışı gerçekleşmişse organların hızlı bir şekilde alıcıya ulaştırılması zorunluluğudur. Organlar için transfer süreleri kısıtlıdır. Bu nedenle oldukça hızlı davranılmalıdır. Beyin ölümü tanısı konulduktan sonra organ bağışı olmadıysa, kalbin durma süresi literatürler de farklı yazılar olsa da ilk 48 saat içinde gerçekleşmektedir. Bu vakaların solunum cihazından ayrılması zaten vefat etmiş olmaları nedeni ile tıbbi ve dini olarak uygundur. Organları alınan kadavra vericinin vücut bütünlüğüne saygı gösterilir.
Organ bağışının dini yönden sakıncası yoktur. Büyük dinlerin çoğu organ bağışını onaylamakta ve desteklemektedir. Bu konuda; Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, 3.3.1980 tarih ve 396/13 sayılı kararı ile organ naklinin caiz olduğunu açıklamıştır. Yine aynı kararda "organınızı vereceğiniz kişi yaptığı iyilik ve fenalıklardan kendisi sorumludur" denilmektedir. Bir İslam ülkesi olan İran bugün dünyanın kadavradan en fazla karaciğer nakli yapan ülkesi olarak dünyada ses getirmiştir.
Organ bağışı halen son dönem organ yetmezliğinde olan hastaların hayatlarını kurtarmak için çok önemli bir tedavi seçeneği olarak karşımızda durmaktadır. Toplumsal duyarlılığın önemli göstergelerinden biri de organ bağışıdır. Bugünlerde gündemde olan Kuzey bebek vakası var. Medyadan duymuş olabilirsiniz. 14 aylık küçük bir bebeğin hayatının kurtulması kadavradan organ bağışı gerekmekte aile toplumsal duyarlılığı artırmak için medya kampanyası başlattı. İnsanlar çaresizlikten kendi bireysel çözümlerini bulmaya çalışıyorlar. Hep beraber bu toplumsal soruna ve çözüme destek vermeliyiz. Unutmayalım ki organ bağışı hayat kurtarır.
Medipol Mega Üniversite Hastanesi Dr. Öğr. Üyesi Cem Erdoğan Anestezi ve Reanimasyon Uzmanı 17 Haziran 2019