ONLİNE İŞLEMLER
“Maden suları böbrek taşına neden olur”
Yrd. Doç. Dr. MustafaYücel Boz Üroloji
Maden suyu içmek doğrudan taş oluşumuna neden olmaz. Maden suları, normalde tüketilen içme sularına göre daha düşük pH’ya sahiptir. Böbrekte taş hastalığı olan kişilerin pH’sı yüksek su tüketmesi önerilir. Taş düşürme hikayesi olan kişilerin günlük su tüketimini 2 litrenin üzerine çıkartmaları durumunda %50 oranında taş hastalığının tekrarlamasının önlendiği gösterilmiştir.
“Şeker yüklemesi bebeğime ve bana zarar verir”
Op. Dr. Derya Yaşar Kadın Hastalıkları ve Doğum
Gebelik, bazı hormonların etkisiyle insüline karşı direncin arttığı ve kan şekerinin kolayca yükseldiği bir dönemdir. Bu nedenle özellikle şeker hastalığı açısından yatkınlığı olan bazı kadınlarda gebelik sırasında geçici olarak şeker hastalığı bulguları ortaya çıkar. Bu duruma ‘gebelik şekeri’ veya ‘gestasyonel diyabet’ denilir. Bu, tedavi edilebilir bir durumdur, ancak gebelik süresince dikkatle izlenmelidir. Bu amaçla, Dünya Sağlık Örgütü ve Sağlık Bakanlığı yüksek risk taşıyan gebelere 75 gr. şeker yükleme (glukoz) testinin yapılmasını önermektedir. Dünyadaki ve ülkemizdeki resmi kurumlar ile, endokrinoloji ve kadın doğum uzmanlık derneklerinin hepsi, gebelik şekeri açısından yüksek risk taşıyan gebelere şeker (glukoz) yükleme testi yapılmasını önermektedir. Yükleme testi genellikle gebeliğin 24 ve 28’inci haftaları arasında yapılır. Yapılan bu testlerin bebeğe zarar verdiğini, zehirlediğini veya sakatlıklara neden olduğunu gösteren bir tek bilimsel çalışma yoktur.
“Her 20 yaş dişi çekilmelidir”
Yrd. Doç. Dr. Gamze Şenol Güven Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi
Ağızda tamamen sürmüş 20 yaş dişleri eğer kapanışta ise (karşılığında diş varsa) düzgün pozisyonda ve sağlıklı ise çekilmesine gerek yoktur. Ancak 20 yaş dişleri çok geride olduğundan fırçalanması güçtür ve genellikle kolaylıkla çürürler. Anatomik yapıları nedeniyle kanal tedavisi yapılamamaktadır. Yanlış pozisyonda sürmüş dişler (yanağa doğru) yanak ısırmalarına neden olabilir. Bu nedenlerden dolayı çekilmeleri gerekir. Ağızda yarı sürmüş (mukoza retansiyonlu) 20 yaş dişlerinde ise, üzerindeki diş eti ile diş arasında bakteri birikimine bağlı perikoronitis (diş eti iltihabı) gelişebilmektedir. Bu durumda çene yüz abseleri gelişip yüzde şişme, ağrı, ağız açmada kısıtlılık ve ateş gibi durumlara neden olabilmektedir. Gömülü 20 yaş dişleri etrafındaki kese kistlere dönüşebilmektedir. Yana yatmış pozisyondaki dişler önlerindeki dişte çürük oluşturabilir ve dişleri sıkıştırabilir.
“Düzenli beslenip egzersiz yaparsam kalp hastası olmam”
Yrd. Doç. Dr. Beytullah Çakal Kardiyoloji
Kalp damar hastalığı bulunanların çoğunda sedanter yaşam, obezite, sigara, diyabet gibi risk faktörleri bulunduğu bilinmektedir fakat düzenli bir yaşam tarzına sahip bireylerde de de kalp damar hastalığı görülebilmektedir. Birçok insan yukarıda bahsi geçen risk faktörlerini taşımadığı için kendisinin ani bir kalp krizini geçirmeyeceğini düşünebilir buna karşın eğer baba ya da erkek kardeşinizde 55 yaş altında, anne ya da kız kardeşinizde 65 yaş altında bir kalp hastalığı öyküsü varsa siz de başka hiçbir rahatsızlığınız bulunmasa bile kalp damar hastalığı açısından risk altında olduğunuzu bilmelisiniz. Yine yapılan bir çalışmada ağır egzersizin de artmış kalp krizi ve kalp damar hastalığı ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Haftada yaklaşık 150 dakika, sınırı hafif nefesinizi kesecek düzeyde olması koşuluyla orta düzeyde egzersiz yapmanız yeterli olacaktır. Egzersiz esnasında bol sıvı almanız, ağır egzersiz süresini haftada 2 saatten fazla yapmamanız önerilir.
“Kalorisi düşük olan kepekli ürünlerle kolay kilo veririm”
Dyt. Miray Yıldırım Beslenme ve Diyatetik
Besinin normal yada light olması arasında çok ciddi kalori farkı yoktur. Bu ürünlerde asıl tehlike halk arasında kalorilerinin sıfır olduğu algısından kaynaklı porsiyon olarak çok fazla tüketilmesi ve kişinin sınırsız tüketebilme hakkının olduğunu düşünmesidir. Hal bu ki bu ürünler sadece sınırlı olarak tüketildiği zaman zayıflamaya yardımcıdırlar. Yani bu durumda aslında bu ürünlerin yararlılığı tamamen kişinin tüketim miktarına bağlıdır. Örneğin bazı ürünlerde (diyabetik çikolata gibi) şeker yerine tatlandırıcı kullanılmasına rağmen, aynı tadı elde edebilmek için daha fazla yağ kullanılmakta dolayısı ile total yağ içeriği ve kalorisi daha fazla olabilmektedir. Hatta ‘nasıl olsa light ürün, kalorisi daha düşük biraz daha tüketeyim birşey olmaz’ düşüncesi kişinin daha fazla kalori alımına neden olabilmektedir.
“Fizik tedavi ve egzersiz bel fıtığını tamamen yok eder”
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ağırman Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon
Tamamen yok eder tabiri fıtıkta hiçbir tedavi için söylenemeyeceği gibi fizik tedavi ve egzersizler için de söylenemez. Bel yada boyun fıtıkları, iki omurga arasında bulunan diskin ilerleyerek (fıtıklaşarak) sinire baskı yapması sonucu oluşur. En önemli risk faktörü de omurgaya binen fazla yüktür. Tedavisi hastadan hastaya ve fıtığın yapısına göre değişmektedir. İlaç tedavileri, egzersizler, fizik tedavi uygulamaları, enjeksiyon (iğneler) veya ameliyat yöntemleri uygulanabilmektedir. Bunlardan hepsinin de artı ve eksilerini düşünerek doktorunuz uygun olan tedaviyi size önerecektir. Fizik tedavisi ve egzersizlerin en önemli etkisi öncelikli olarak ağrının azaltılması, yaşam kalitesinin arttırılması ve mevcut problemin ilerlemesinin önlenmesidir. Fıtık tedavisinde yapılan tüm uygulamaların da ana hedefi bunlardır. Ayrıca egzersizlerin bel-boyun bölgesindeki biyomekaniği düzeltici ve kas gücünü arttırıcı etkisinden dolayı kısmen de olsa fıtıkların gerilediğini klinikte gözlemleyebilmekteyiz. Fizik tedavi yöntemlerinden olan ve kliniğimizde de sıklıkla uyguladığımız Lombare (uzay tedavisi olarak da bilinmektedir) tedavisi de disk aralıklarında genişleme sağlayarak fıtığın gerilemesine katkı sağlayabilir.
“İnsüline bir kez başlanınca bırakılmaz”
Doç. Dr. Mehmet Fatih Kılıçlı Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları
Yanlış bir bilgidir. İnsüline hastalığın erken döneminde başlanması pankreasta henüz insülin salgılama fonksiyonunu kaybetmemiş hücrelerin dinlenmesini ve ilerleyen dönemlerde bu hücreler tarafından daha etkili şekilde insülin salgılanmasını sağlanmaktadır. O nedenle birçok uluslararası kılavuzda diyabet tedavisinde ilk seçenek olan metformin tedavisinden sonra ikinci seçenek olarak insülin tedavisi bulunmaktadır. Bu öneri sadece Tip2 diyabetik hastalar için geçerlidir. Tip1 diyabetik hastalarda ise insülinden başka bir tedavi seçeneğinin olmadığı bilinmelidir. Ayrıca diyabetin semptomları olan ağız kuruluğu, kilo kaybı, çok su içme gibi şikayetleri olan hastalarda tedavinin başlangıç döneminde mutlaka insülin kullanılmalıdır. Bu hastalarda semptomlar kaybolduğunda insülin tedavisi bırakılarak oral antidiyabetiklere geçilebilir. Obez bireylerde başlangıçta kan şekeri düşürmek için insüline ihtiyaç duyulabilmektedir. Bu hastalarda kilo kaybı sağlandığında insülin direnci azaldığı için bir kısım hastada insülin tedavisi kesilebilmektedir.