ONLİNE İŞLEMLER
Türkiye’nin akademik alanında ilk kadın kulak burun boğaz doçenti olan 1943 doğumlu Prof. Dr. Nermin Başerer, ilerleyen yaşına rağmen halen ameliyatlara giriyor, kanser hastalarına umut dağıtmaya devam ediyor. 1966’da İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun olan Başerer’le baş boyun kanserlerini konuştuk.
Baş boyun kanserleri nelerdir?
Baş boyun kanserleri deyince aklımıza ilk olarak gırtlak kanseri gelir. En sık rastladığımız kanser cinsi de budur. Baş boyun kanseri diğer vücut kanserlerinin yüzde 6’sını oluşturuyor. Bu da yüz hastanın yirmiden fazlası baş boyun kanseri demektir. Rakam ciddi. Öte yandan yüz hastadan biri de gırtlak kanseri. Vücutta ortalama 200 çeşit kanser var. Baş boyun bu kanserlerin hepsinin çıkabileceği bir bölge. Cilt, kemik, kıkırdak, kas, sinir hücreleri, tükrük bezleri, kulak önü, kulak, çene altı, dil altı, tiroid, ağız boşluğu, dudak, diş eti, bademcik tümörleri buna örnek gösterilebilir. Görülme sıklığı sıralamasını ise şöyle yapabiliriz; gırtlak, ağız boşluğu, geniz ve tükrük bezleri tümörleri.
Bu kanserlerin tetikleyicilerinden bahseder misiniz?
Birinci tetikçisi sigara. Alkole bağlı tümör ikinci plandayken sigaraya bağlı tümörler ilk planda yer alıyor. Hem sigara hem alkol alanlarda kansere yakalanma riski normal insana göre yirmi kat daha fazla. Çünkü ikisinin etkisi sinerji yapıyor. Son yıllarda Avrupa ve Amerika’da sigara içimi azalırken bizde artış gösterdi. Çünkü sigaraya özendirecek reklamlar yapıldı. Belli bir kesim de bunu prestij olarak gördü. Küresel sermayenin gelişmemiş ülkelere yaptığı zararın başında geliyor sigara. Bu yüzden akciğer, gırtlak, yemek borusu ve geniz kanserine çok sık rastlanıyor.
Bu kanserlerin erken dönem belirtileri nasıldır?
Baş boyun bölgesinde en sık rastlanan tümörler genelde larenkste (gırtlakta) görülüyor. Bunun en önemli belirtisi ise ses kısıklığı oluyor. Ses kısıklığı 3 haftadan fazla sürmüşse muhakkak ki bir sebep aramak gerekir. Boğazda kanlı bir iltihaplanma yine bir belirteçtir. Ağızda geçmeyen yaraları aft diye düşünüp geçmemek gerekir. Çünkü aftlar bir iki günde sönerler. On günde geçmeyen yaralar için hekime gitmek gerekir. Öte yandan burnun bir tarafında tıkanıklık ya da kanlı irinli akıntının da bizi uyardığı düşünülebilir. Tek bir kulakta sıvı toplanması, tek bir kulakta işitme kaybı da yine bir uyarıcıdır. Boyunda çene altında çıkan şişliklerde, kulağa vuran ağrılarda da dikkatli olmak gerekir. Bunlar illa kanser belirtisidir diyemeyiz ama aksi ispatlanmadığı taktirde kanser diye düşünüp tedbir almak gerekir. Unutulmasın ki baş boyun kanserleri erken evrede yakalandığı taktirde yüzde 80 tedavi edilebiliyor.
Peki bu kanserlere yakalanmamak için nelere dikkat etmeli, nasıl beslenmeli?
Modern yaşamın getirmiş olduğu katkılı maddeler, stres, hareketsizlik, kilo almak, vitamin eksikliği malesef kansere sebep olabiliyor. Aşırı güneş ışınlarına maruz kalmak dudak ve cilt kanserlerine neden olur, korunmak lazım. İnsan sağ olduğu müddetçe üretir, ekonomiye katkıda bulunur, başarılı olur. Sağlık her şeyin başı. Bu yüzden yediklerimize dikkat etmemiz, stresten uzak durmamız, hareketsiz yaşamı terk etmemiz ve aşırı kilodan kaçınmamız lazım. Alışkanlıklardan kurtulup ne yapıp edip sigarayla mücadele etmek lazım. Bir de her gün dişlerimizi fırçalıyoruz, çünkü ağzımızın içine de bakmamız lazım.
Baş boyun kanserleri arasında birinci sırada rastlanılan gırtlak kanserlerinde tedavi seçenekleri nelerdir?
Erken dönem tümörlerde radyoterapi ve cerrahi eşit olarak gösteriliyor ancak radyoterapinin yan etkilerini de göz önünde bulundurmak lazım. Biz bazı vakaları aynı gün ameliyat edebiliyoruz. Radyoterapide ise en az 6 seansa ihtiyaç var. Bu da zamanla yarışta önemli bir engel. Bir de ancak erken evre tümörde hastanın genel durumu cerrahiye müsait değilse radyoterapiyi öneririm. Çünkü radyasyon etkisiyle radyoterapinin tetiklediği kanserler de var. Bunların çoğu da bizim bölgemizde çıkıyor. Bir de ikinci primer tümör görebiliyorsunuz böyle durumlarda. Radyoterapinin on yıl sonraki ikinci tümör riski her zaman akılda bulundurulmalıdır. Hele ki gençlerde daha dikkatli olunmalıdır. Gırtlak kanserinde ilk tedavi bana göre cerrahidir. İlerleyen vakalarda, eğer hasta üçüncü evreye geçmişse mesela radyoterapi de düşünülebilir. Bunun yanı sıra ilaçla tedavi yani kemoterapi de yine tavsiye edilmektedir.
Gırtlak kanserinde çok korkulan bir nokta da total larenjektomi (gırtlağın tamamen alınması).
Bizler hastanın yaşamsal fonksiyonunu, fizyonomunu bozmadan tedavi edebiliyoruz. Bu açıdan diğer branşlara göre daha şanslıyız. Yaşam kalitesini de muhafaza etmeye çalışıyoruz. Öte yandan her larenks kanserinde illa gırtlak alınacak diye de düşünülmemeli. Artık alanında uzman hekimler ve akademisyenlerin çalışmalarıyla total larenjektomi riski yüzde 30’a kadar düşürüldü. Gırtlağı alınan kişi konuşabilir, yüzemez, burun teneffüsü olmadığı için koku alamaz. Sesli alet çalamaz. Bunun dışında her şey yapar. Ama biz hastaya koruyucu organ tedavisi yapmışsak, bunların hepsini yapabilir.
Gırtlak kanseri cerrahisinde yanlış bilinen doğrular nelerdir?
Her gırtlak kanseri total larenjektomi (gırtlağın alınması) olacak değil. İyi yerlerde deneyimli kişilerin ellerinde gırtlağın korunması mümkündür. Eğer deneyimliyseniz organın kalan kısmını rekonstrüksiyon yaparak organı aynı fonksiyonuna kavuşturabilirsiniz. İkinci yanlış ise ‘ameliyat oldum, 5 sene geçti, bende tümör çıkmaz’ düşüncesi. Hayır, çıkabilir. Çünkü ikinci primer dediğimiz tümör alan kanserizasyonu olayında başka bir yerde de çıkabilir. Bu bakımdan hekimle irtibatın kesilmemesi gerekir. Ameliyattan sonra sigara içenlerde ikinci primer çok sık rastladığımız bir durum. Pasif içici bile risk grubuna giriyor.
Kanserli hastaların bazıları yurt dışına gidiyorlar. Ülkemizde kanser cerrahisi alanındaki gelişmeler yeterli değil mi sizce?
Türkiye’nin larenks kanser cerrahisinde yeri bugün zirve. Hiçbir kulak burun boğaz uzmanının Amerika’ya gitme mecburiyeti yok. Araştırma bakımından finans kaynaklarımız sınırlı evet ama cerrahide bir geçmişimiz var. 1969’dan bu yana baş boyun kanser cerrahisi yapan bir hekim olarak söyleyebilirim ki, iyi bir noktadayız. Biz eskiden hastalarımızı Amerika’ya ya da Avrupa’ya yollardık tedavi için. Ama günümüzde gelinen noktada ileri görüntüleme teknikleri ve teknolojik donanımlarla biz dünyada çok iyi durumdayız. Hiçbir ülkeye cerrahi konusunda başvuracak durumda değiliz. Onlardan artımız var, eksimiz yok. Her türlü cerrahinin yapılabildiği bir ülkeyiz. Bakın Azerbaycan’dan, Ortadoğu’dan insanlar artık tedavi olabilmek için Türkiye’yi tercih ediyorlar.
PROF. DR. NERMİN BAŞERER